Bugün programımızda Salento'nun başlıca aktivitelerinden kahve turu vardı. Burada en bilinen çiftlik Ocaso çiftliği. Ancak gerek bloglardan okuduğumuz kadarıyla, gerekse karşılaştığımız diğer gezerlerin yorumlarına göre Ocaso son dönemlerde fazla turistik takılıyormuş. Biz de tercihimizi diğer bir alternatif olan Don Elias çiftliğinden yana yaptık. Çiftlik Salento merkezden 4 km uzaklıkta. Ancak yürüyüş için çok güzel bir parkur. Ağaçların arasından kah toz toprak, kah balçık çamur içerisinde güzel bir yürüyüş oldu. Yolun hemen hemen yarısında buraların meşhur Miradorlarından yani seyir noktalarından birine ulaştık. Aşağıda yemyeşil bir vadi... Ortasından bir dere geçiyor. Dere çok büyük olmasa da suyu oldukça ihtişamlı bir şekilde, gürül gürül, köpük köpük akıyor. Üzerinde artık iyice eskide kalmış bir asma köprü. Derenin bir yanından diğerine ip sağlam görünüyor ama tahtaların bir kısmı aşağı sarkmış. Pek geçilebilir gibi görünmüyor yani.
Her neyse, bu güzel manzaranın karşısında bir bira eşliğinde serinleyip soluklanıyoruz. Akabinde yine ağaçların arasında, fonda kuş sesleri yürüyüşe devam ediyoruz. Don Elias çiftliğinde Carlos bize rehberlik ediyor. Gezdiğimiz çiftlik aslında sahip oldukları kahve bahçelerinin sadece küçük bir kısmı. Burada organik kahve üretiliyormuş. Kahve ağaçlarını zararlı böceklerden korumak için aynı alana chili biberi dikiyorlarmış, biber haşereleri uzak tutuyormuş. Muz ağaçları var bahçede. Onların görevi büyük geniş yaprakları ile kahvelere gölge yapmak ve güneşten yanmalarını önlemek. Kahve ağaçları sıcağı sever ama fazla güneşten hoşlanmazmış. Ananas ve portakal da var bahçede. Bu tatlı meyveler de hoş kokuları ile sinekleri kendilerine çekerek kahvelerden uzak durmalarını sağlıyormuş.
Efendim, kahve ağaçları 2 ila 17 yaşları arasında iyi kalite ürün veriyorlarmış. Bu arada kahvenin en sevdiği rakım 900-1800 metre arası imiş. 17 yaş itibariyle verim ve kalite düştüğünden ağacı dibinden budayıp tekrar hayata döndürüyorlarmış.
Kahve meyveleri sarı veya kırmızı iken toplanıp 1 gece bir havuzda bekletiliyormuş. Sonra yıkanıp kabuklarından ayrılıyorlarmış. Çekirdekler düz bir yere serilip kurutuluyor. Tamamen kuruyan çekirdeklerin bu defa üzerlerindeki ince kabuk soyuluyor. Ortaya çıkan kahve çekirdekleri bir müddet daha kurutulduktan sonra kavrularak çekime hazır hale geliyormuş.
Boşuna dememişler bir fincan kahvenin kırk yıl hatırı vardır diye. Kolay kolay dolmuyormuş o fincanlar. Kahvenin bu uzun yolculuğunu biz 40-45 dakikada tamamladık. Üzerine de mis kokulu kahvelerimizi içerek çiftlikten ayrıldık.
4 km yürüdük demiştim ya, bunun bir de dönüşü var doğal olarak. Lakin, gelirken rampa aşağı yaldır yaldır indiğimiz yollar çıkarken pek o kadar keyifli olmadı. Neyse ki bir süre sonra jeep dolmuşlardan birine denk geldik de yolun kalanını araçla tamamladık.
Otele geçip üst baş değiştirdikten sonra tekrar kasaba meydanına çıktık. Geldiğimiz günden beri bir türlü çıkamadığımız tepeye bugün çıkalım artık dedik. Malum son gün. Neyse, kasaba meydanında meşhur Real sokağından merdivenlerle çıkılıyor bu tepeye. Başta dizlerdeki sıkıntıdan dolayı gözüm pek kesmese de hadi bi deneyeyim diyerekten ağır ağır çıktım merdivenleri. Güzel Salento'ya bir de tepeden baktıktan sonra tüm görevlerin tamamlanmasının verdiği hazla indim bir güzel aşağı.
Unutmadan son olarak, Salento'da yemek olarak iki lezzet pek meşhur. Biri muz kızartmasından yapılan Patacon, diğeri de Trucha yani alabalık. Son akşamımızda Patacon'u denedik. Muz buralarda iki çeşit. Birinin adı platano ki bu yeşil muz, yemeklerde kullanılıyor. Diğeri de banano, bizim bildiğimiz meyve olan sarı muz. Patacon yeşil muzdan yapılıyor. Muzu nasıl yapıyorlar bilmiyorum ama tabak büyüklüğünde incecik kızartıyorlar. Üzerine de tavuk ya da et parçaları koyarak, peynir ve soslarla servis ediyorlar. Test ettik, onayladık. Gayet lezzetli...
Akşamı yaptık nihayetinde. Yarın uzun yol var. Dinlenmek lazım artık, istikamet otel.