Fırsat sitelerinden mütemadiyen yağan maillerden birinde gözüme ilişti Bulgaristan gezisi.
Aslında, Bulgaristan hiç de aklımda yoktu. O dönemde Yunanistan'a gitmeyi çok istiyordum. Bir kaç gün öncesinde arkadaşlarla gezi sohbetleri yaparken ben Yunanistan'a gitmek istediğimi söyledim. Biri de Bulgaristan diye atladı. Hemen üzerine de bu çok uygun fiyatlı gezi fırsatı düşünce, 1 saat içerisinde organize olundu ve fırsatlar satın alındı.
Normalde tur şirketlerinin hazırladıkları gezi programlarına katılmak eşimle benim tercih etmediğimiz bir yoldur. Yeni yerler gezmek, görmek tamamıyle kendi inisiyatifimizde olsun isteriz. Ama arkadaşlarla olunca, bir de hesaplı bir paket ve hepi topu iki günlük bir program... Kısacası, fazla düşünmeye gerek yoktu.
Her neyse, lafı fazla uzatmadan;
13 Nisan akşamı saat 23:00'te Anadolu yakası standart kalkış noktası Kadıköy Nikah Dairesi önünden turumuz start aldı. Bütün gece kah uyuyarak, kah kitap dergi okuyarak yolda geçti ve sabah Bulgaristan'da bir tesiste kahvaltı molası verdik. Tesis derken lafın gelişi söyledim, yol üzerinde vasat bir cafe, daha doğru bir tanım olacaktır. Ancak atıştırmak ya da çay, kahve sıcak bir şeyler içmek isteyenlere iyi geldi.
KALK molasından sonrasında yolumuza devam ettik ve Sofya'ya ulaştık. Daha sabah saatleri olduğundan maalesef otele yerleşme imkanı yoktu ama hiç değilse bir el yüz yıkayıp kendimize gelebilmek amacıyla otele uğradık. Rehberin tavsiyesi üzerine otelin kumarhanesinde dövizlerimizi bozdurduk. Cebimizde yerel para LEVA larımız ile şehir turuna hazırdık artık.
İlk durak, Sofya'nın belki de en ünlü mimarisi; Balkan yarımadasının en büyük katedrali, Alexander Nevski Katedrali...
Yapımına 1882 yılında başlanmış ve 30 yıl sonrasında 1912 yılında resmi olarak açılmış. 1877-78 Osmanlı Rus savaşında ölen Rus askerlerinin anısına inşa edilmiş.
Sonrasında hemen yakınındaki Aziz Sofia Kilisesi'ne geçtik. Şehirdeki en eski Ortodoks kilisesi. 14. yüzyılda şehre '' kutsal bilgelik '' anlamına gelen '' Sofia '' adını vermiş. Osmanlı döneminde camiye dönüştürülmüş, ancak sonrasında, depremlerden etkilenerek terk edilince tekrar Ortodoks kilisesine çevrilmiş. Kilisede bir vaftiz törenine denk geldik. İkiz bebekler anne ve babalarının kucağında vaftiz ediliyorlardı.
Aziz Sofia Kilisesi'nden sonra bit pazarında kısa bir tur attık. Ivır zıvır bir sürü şey var. Eski fotoğraf makinalarından tutun da, gaz maskelerine kadar... Pazar gezmeye bayılırım. Öyle özel bir pazar olması gerekmez. Sebze meyve satılan mahalle pazarlarında bile saatlerce vakit geçirebilirim. Ama burada fazla takılmadık. Çünkü havada yağmur kokusu var...
... demeye kalmadı. Bit pazarından çıkmak üzereydik ki, yağmur başladı. Yağmurdan kaçalım derken, doluya tutulduk.
Yandaki fotoğraflarda hem sağanağı hem de, bizim gibi yağmur ve doludan kaçarak, kiliseye sığınan şaşkın bir grup insanı görüyorsunuz :)
Bir süre yağmurun dinmesini bekledikten sonrasında, gezimize kaldığımız yerden devam ettik. Ama yağmurun her an tekrar yağabileceğini dikkate alarak, mümkün olduğunca kısa bir panoramik tur ile gezme görme kısmını tamamladık.
Yorgun ve bitkindik. Dahası karnımız da iyice acıkmıştı. Yemek yemeyi pek seven biri olarak, seyahatlerde hepten ipin ucunu kaçırırım.
Özellikle ilk defa gittiğim yerlerde yeni tatları mutlaka denemeliyimdir. Pis boğaz mıyım? Evet...
Rehberimize yemek için bir yer önermesini rica ettik. Ve tur otobüsü otele doğru yol alırken bizi bir restoranın önünde indirdiler. Bulgaristan'a gitmek isteyen var ise altını çizerek söylüyorum. HAPPY BAR&GRILL... - Gerçi sempatik, bir o kadar da hoş garsonları nedeniyle buraya HAPPY GIRL adını daha uygun buldu bir arkadaşımız!!! -
Neyse asıl konumuz yemekler; müthiş lezzetli ızgaraları var. Dana, kuzu, tavuk ve domuz. Çeşitleri son derece bol ve iddia ediyorum ki bu tadı uzuuuun süre unutmayacaksınız. Güzel bir kırmızı şarapla birlikte etlerimizi yedik. Tabi sadece et yemekle kalmadık. Mantar, kalamar ve suşilerin de tadına baktık. Hepsi enfes. Özellikle mantara ayrıca bir alkış rica ediyorum. Yok böyle bir mantar...
Yemek faslından sonra, otelimize dönüp bir-iki saat dinlendik. Dedeman Otel'de kaldık. Sanırım Türkiye'den giden turların çoğu orada konaklıyor. Merkezden taksiyle 5 dakikada gidilebiliyor. Otel güzel, tavsiye ederim.
Otelimizde bir güzel dinlendikten sonra, enerjimizi toplamış bir halde tekrar Sofya sokaklarına salıyoruz kendimizi. Bu sefer merkeze yürüyerek gideceğiz. Bu arada akşam nerede yemek yiyelim diye de restoranları kesiyoruz bir yandan. Gezi sayfalarında gezinenler bilir, sayın löplöpçünün bahsettiği bir mekan vardı, oraya da bir bakmak istiyoruz. Bir iki restoran beğendik. Ancak, şöyle bir şanssızlığımız oldu; bizim orada olduğumuz hafta sonu Ortodoksların Paskalya'sıydı. Bu nedenle restoranlar erken kapanıyor ve program yapmıyordu. Biz de buralara kadar gelmişken eğlenceli bir akşam yemeği olsun istedik. Müzikli bir yer bulamayınca turun ekstra programına katılıp akşam biraz eğlenelim dedik ve ilerleyen saatlerde dediğimize de pişman olduk :(
Gittiğimiz yer bir Türk restoranıydı. Yemekler kötü, müzik sıradandı. Servis ise tam bir kaos... Buralara yolunuz düşerse siz sakın yapmayın!!!
Ertesi sabah kahvaltı sonrasında yola çıktık. İstikamet Plovdiv...
Plovdiv'de ilk olarak eski evlerin bulunduğu mahalleyi gezdik. Safranbolu'ya çok fazla benziyor. Arnavut kaldırımlı sokaklar, cumbalı evler... Sıcacık, insanı içine çeken bir dokusu var. Keyifli bir yürüyüş, bir dünya fotoğraf karesi gezinin bu bölümünden yanımıza kar kalanlar... Sonrasında serbest zaman.
Plovdiv sokaklarında avare avare gezinerek bir hayli vakit geçirmişiz. Mideler guruldamaya başlayınca büyük bir keyifle yine Happy Grill'e attık kendimizi. Gelsin etler, mantarlar...
Leziz bir yemek sonrasında ne güzel gider? Şöyle hafif, serinletici güzel bir tatlı mesela. Dondurmaaa... Çok güzel, çeşit çeşit dondurmaları var. Tiramisu, Baileys, Cappuccino gibi gibi gibi... Tavsiye edilir.
Dondurmalarımızı aldıktan sonra otobüsümüze bindik. Ve geri dönüş yolculuğu... Gece yarısı İstanbul'a ulaştık.
Otelimizde bir güzel dinlendikten sonra, enerjimizi toplamış bir halde tekrar Sofya sokaklarına salıyoruz kendimizi. Bu sefer merkeze yürüyerek gideceğiz. Bu arada akşam nerede yemek yiyelim diye de restoranları kesiyoruz bir yandan. Gezi sayfalarında gezinenler bilir, sayın löplöpçünün bahsettiği bir mekan vardı, oraya da bir bakmak istiyoruz. Bir iki restoran beğendik. Ancak, şöyle bir şanssızlığımız oldu; bizim orada olduğumuz hafta sonu Ortodoksların Paskalya'sıydı. Bu nedenle restoranlar erken kapanıyor ve program yapmıyordu. Biz de buralara kadar gelmişken eğlenceli bir akşam yemeği olsun istedik. Müzikli bir yer bulamayınca turun ekstra programına katılıp akşam biraz eğlenelim dedik ve ilerleyen saatlerde dediğimize de pişman olduk :(
Gittiğimiz yer bir Türk restoranıydı. Yemekler kötü, müzik sıradandı. Servis ise tam bir kaos... Buralara yolunuz düşerse siz sakın yapmayın!!!
Ertesi sabah kahvaltı sonrasında yola çıktık. İstikamet Plovdiv...
Plovdiv'de ilk olarak eski evlerin bulunduğu mahalleyi gezdik. Safranbolu'ya çok fazla benziyor. Arnavut kaldırımlı sokaklar, cumbalı evler... Sıcacık, insanı içine çeken bir dokusu var. Keyifli bir yürüyüş, bir dünya fotoğraf karesi gezinin bu bölümünden yanımıza kar kalanlar... Sonrasında serbest zaman.
Plovdiv sokaklarında avare avare gezinerek bir hayli vakit geçirmişiz. Mideler guruldamaya başlayınca büyük bir keyifle yine Happy Grill'e attık kendimizi. Gelsin etler, mantarlar...
Leziz bir yemek sonrasında ne güzel gider? Şöyle hafif, serinletici güzel bir tatlı mesela. Dondurmaaa... Çok güzel, çeşit çeşit dondurmaları var. Tiramisu, Baileys, Cappuccino gibi gibi gibi... Tavsiye edilir.
Dondurmalarımızı aldıktan sonra otobüsümüze bindik. Ve geri dönüş yolculuğu... Gece yarısı İstanbul'a ulaştık.
Bulgaristan'ı Tüten Tur'a bağlı Hola Travel ile gezdik ve çok memnun kaldık biz. Sıkıntı stres yaşamadan keyifli bir seyahat oldu.
Happy Grill'de hesaplar ne geldi?
YanıtlaSil4 sene öncesi net bir rakam veremeyeceğim ama çok ucuz olduğunu hatırlıyorum. 4 kişi yedik içtik 100 tl bile ödememiştik yanlış hatırlamıyorsam...
Sil